Aydınlık

Bir bilge çölde öğrencileriyle otururken demiş ki:

“Geceyle gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman aydınlanır?”

Öğrencilerden biri: “Uzaktaki sürüye bakarım, koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir.” diye cevap vermiş.

Başka bir öğrenci söz almış: “İncir ağacını zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır.” Bilge uzun zaman susmuş öğrenciler meraklanmışlar ve ne düşündüğünü sormuşlar. Bilge şöyle demiş:

“Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi, çirkin mi, beyaz mı, siyah mı diye ayırmadan ona kız kardeşim diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan erkek kardeşim sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur, aydınlık başlamıştır.”

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Bu Da Geçer

Bir zamanlar, ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister.

Bu öyle bir yüzük olmalıdır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda da mutluluğun rehavetine kendisini kaptırmasını, tembelliğe düşmesini önleyecektir. Hiç kimse, sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapmayı başaramaz.

Sultanın adamları bir gün bilge dervişi bulurlar ve yardım isterler. Sultan, yüzüğün yapılmamasına fena halde üzülür.

Derviş, sultanının kuyumcusuna hitaben bir mektup yazar. Kısa bir süre sonra, yüzük sultana sunulur. Sultan önceleri hiç anlam veremez; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra, üzerindeki yazıya takılır gözü… Üzerinde biraz düşünür ve yüzü aydınlanır.

Büyük bir mutluluk ışığı parlar gözlerinde… Sonunda tam da istediği gibi bir
yüzüğü olmuştur.

Yüzüğün üzerindeki yazı mı? Şu yazılıdır yüzüğün üzerinde:

“Bu da geçer.”

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Mutluluğun Sırrı

Bir zamanlar bir genç mutluluğun sırlarını öğrenmek istemiş. Bir bilge aramış. Sormuş, soruşturmuş falanca kişidir demişler. Kırk günlük mesafedeki bir köşkte yaşadığını öğrenmiş. Üşenmemiş, yola çıkmış ve bilgeyi bulmuş.

Bilge, onu güzel bir ziyafetle ağırlamış, isteğini sormuş: ”Mutluluğun sırrı” demiş delikanlı ”bana bunu öğret.”

Bilge bu sırrı vermeyi kabul etmiş. Delikanlının eline bir kaşık vermiş, iki damla sıvı yağı da kaşığın içine koymuş.

“Köşkümü bir güzel gezeceksin ancak bu yağı dökmeyeceksin” demiş. Delikanlı sarayı geziyormuş ama gözü devamlı kaşıktaymış. Dönmüş gelmiş.

Bilge sormuş: “Salondaki Acem halılarını gördün mü, kütüphanedeki şömineyi fark ettin mi, bahçedeki gülleri gördün mü?” şeklinde bir yığın ayrıntı sormuş. Utanan delikanlı, hiçbir şey görmediğini itiraf etmiş. Çünkü sadece yağa bakıyormuş. Bilge şöyle demiş: “Öyleyse git şimdi daha dikkatli olarak köşkümün harikalarını gör. Oturduğu evi tanımadan o insana güvenemezsin.” İçi rahatlayan delikanlı, kaşık elinde gördüğü her şeyi hafızasına adeta kazırcasına dikkat etmiş, gördüklerini bir güzel anlatmış.

Bilge; “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş. Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.

Bilgeler bilgesi demiş ki; “Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün harikalarını görmektir ama iki damla yağı unutmadan.”

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Epiktetos

Birisi Epiktetos’a bir kişinin onu yerdiğini söyledi.

Epiktetos, ileri sürüleni yalanlamaya kalkışmadan, şu cevabı verdi:

“Bunu söyleyen hiç şüphesiz başka eksiklerimi bilmiyormuş, eğer bilseydi sadece bunu söylemekle kalmazdı.”

Epiktetos’a ölüm hakkında ne düşündüğü soruldu.
Cevap verdi: “Saati gelince öleceğim, ama kendisine verileni geri veren bir adam gibi öleceğim.”

Epiktetos’a katlanması en zor olan şey nedir diye sordular.
Cevapladı: “Aklını kullanan bir adama akıllıca olmayan şey kadar katlanılamayacak bir dert yoktur.”

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Mevlana

Mevlana’ya günün birinde öğrencilerinden biri sorar:

“Efendim… neden böyle kendini gece gündüz müziğe verirsin?”

Mevlana şöyle der: “Çünkü müzik benim için cennetin kapılarının gıcırtısıdır.”

Öğrencisi: “Ben gıcırdayan kapıları sevmem.”

O zaman Mevlana şu yanıtı verir: “Çünkü sen bu kapıları yalnızca kapandıkları sırada duyuyorsun. Ben ise açıldıkları sırada duyarım.”

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Zenon

Filozofların sözlerini kısa bulduğunu söyleyen birine,

“Doğru söylüyorsun.” dedi, “Olabilse aslında heceleri de kısa olmalı.”

Saçma sapan konuşan bir delikanlıya, “İşte bu yüzden daha çok dinleyelim daha az konuşalım diye, iki kulağımız ve bir ağzımız var.” dedi.

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

Sokrates

– “Atinalılar seni ölüme mahkum etti” diyene, “Doğa da onları” diye karşılık verdi.

– Karısının “ Haksız yere ölüyorsun” demesi üzerine, “Yoksa sen ölümü hak etmiş olmamı mı istersin?” dedi.

Derler ki; bir gece Sokrates düşünde dizlerinin üstüne oturmuş bir kuğu yavrusu görmüş. Yavru birden kanatlanmış ve tatlı tatlı cıvıldayarak uçup gitmiş.
Ertesi gün Platon onun yanına öğrenci gelince işte o yavru kuş bu demiş.

Kategori Yok kategorisine gönderildi | Yorum bırakın